Asgari ücret, enflasyon ve büyüme üzerine veri temelli düşünceler

Kiziltan Yuceil
5 min readFeb 15, 2021

Türkiye’de asgari ücret ile çalışanların oranı Avrupa’da birinci sırada. Hane halkı refahında da asgari ücret bu nedenle çok önemli bir yer tutuyor. Asgari ücretin değişimi ailelerin geçim kabiliyetlerini ve ekonomik sistemden memnuniyetlerini belirliyor. Avrupa Birliği’nde %0,2-%0,3 seviyesinde seyreden enflasyonla mukayese edildiğinde oldukça yüksek kalan enflasyonumuz (%14.6) nedeniyle, asgari ücret artış trendlerinin yeterli olup olmadığını, geçmişteki asgari ücret seviyeleri ile bugünkü seviyelerin arasında nasıl bir değişim olduğunu kolaylıkla idrak etmemiz zor. Bunu düşünerek asgari ücretin geçmişini, bugününü ve geleceğini yorumlamaya çalıştım.

Yazının geri kalanına devam etmeden önce bu çabamın — alanım iktisat olmadığı için — veri okuryazarlığı temelli, naçizane bir mühendis egzersizi olarak görülmesi gerektiğini, hatırlatmak isterim…

Enflasyon — Asgari Ücret İlişkisi

Şu an %10 ve üstü enflasyon mertebesini olumsuz bulsak da, geçmişte üç haneye kadar genişlemiş “Enflasyon Canavarı” ile mücadele ettiğimizi hatırda tutmakta fayda var. Ben ise analizimi, %99 üstündeki enflasyon seviyesini gördüğümüz 1997'den 2020'ye kadar geçen süre ile sınırladım.

İlk grafikte enflasyon oranları (TÜFE), asgari ücretin yıllara göre değişimi ve yıldan yıla artış oranları yer alıyor. Bu süre zarfında Türk Lirası’ndan 6 sıfır atıldığını unutmayalım. Dolayısıyla, 1997 yılında 11 TL seviyesindeki asgari ücret o zamanlar “11 Milyon TL” olarak ifade ediliyordu. Enflasyon etkisi oluşan artış sonucu 2020'de 2324,71 TL düzeyine gelindi. 1997–2004 arasında enflasyon ile mücadele programı kapsamında kimi zaman maaşların enflasyon karşısında ezildiğini kimi zaman ise enflasyon üstünde düzeltici oranların gerçekleştiğini görüyoruz. İkili verilerin, 2005–2015 arasında daha dengeli, 2016'dan bu yana ise daha kararsız halde olduğunu görüyoruz. Ücret artışlarının enflasyonla karşılanma seviyesine daha yakından bakalım…

2001 ekonomik krizi ve öncesindeki 2000 yıllarında, asgari ücret artışlarının enflasyonun ciddi düzeyde gerisinde kaldığını, başka deyişle, aynı emeğe biçilen fiyatın “ucuzladığını”, alım gücünün azaldığını görüyoruz. Özellikle iki yıl ardı ardına en alt seviyedeki maaşla geçinen hanelerde, enflasyonun gerisinde kalan artışlar, çok ciddi bir nakit daralmasına işaret ediyor. Bu sıkışmanın, hemen ardından girilen 2002 genel seçimlerinde, seçmenin karar süreçlerine etki ettiğini kestirmek çok zor değil. Nitekim dünyadaki parasal bollaşmanın etkisiyle Türkiye’nin de aralarında olduğu gelişmekte olan ülkelere aktarılan kaynaklarla, 2002–2004 arasında asgari ücretlerde bir düzeltmeye gidildiğini görüyoruz. Devamında stabil bir döneme (2005–2015) giriliyor. 2015 Genel Seçim süreçlerinin de bir sonucu olarak uzun bir aradan sonra 2016'da asgari ücretlerde iyileşme sağlanıyor. Ancak, 2017–2018 yıllarında, yine iki yıl üst üste, temel emek kazancında erime yaşanıyor. Asgari ücretle geçinen nüfusun çok yoğun olduğu Türkiye’de, üzerine istihdam sorunları ve pandemi etkileri de eklenince sıkıntının boyutu artıyor.

Asgari Ücretin Bugünkü Fiyatlarla Değişimi

Ücret değişimlerini somut şekilde algılamayı kolaylaştırmak için, 2021 Ocak ayı fiyatlarını baz alarak, geçmiş asgari ücret değerlerini inceleyelim (1997–2020).

TCMB enflasyon hesap aracını kullanarak derlediğim, şimdiki zaman değerleri ile baktığımızda uzun vadede asgari ücretin son 23 yılda 3,2 katına ulaştığına (%220 artış) ve bunun ortalama yıllık artış hızının %5,2 (CAGR) olduğunu görüyoruz. Diğer bir ifade ile eğer enflasyon olmasa idi (örneğin bugünün AB’sinde olduğu gibi) asgari ücret başlangıç değerini 1000 TL olarak kabul ettiğimizde bu ücrete her yıl %5 zam yapıldığını (ilk yıl için 1050 TL) görecektik. Makul bir kazanım gibi görünüyor.

Kayıplar tarafına baktığımızda, 2000–2001 krizinin %30 reel ücret küçülmesine neden olduğunu, 2006, 2017, 2018 daralmalarının etkisinin ise %1,5 — %3 arasında kaldığını görüyoruz.

Asgari Ücretle Büyüme arasındaki İlişki

O halde, %5lik reel artış yeterli mi? Bu soruya yanıt vermek için asgari ücret reel büyümesini, ekonomik büyüme oranları ile mukayese etmek istedim.

Asgari ücretin enflasyondan arındırılmış değişimi ile büyüme oranını karşılaştırdığımızda ilk olarak 1998–1999 dönemindeki büyümenin çok üstündeki düzenlemelerin 2001 krizinde geri alındığını görüyoruz. Bu yıpranmanın 2002 ve 2004'te olumlu yönde müdahalelerle iyileştirilmeye çalışıldığı anlaşılıyor. 2005–2007 arasında, emek sahiplerinin temel kazancı ülkenin büyüme kabiliyetinin çok altında değerlenmiş. Gelir artmış ama bu tabana yeterince yansımamış olabilir. Muhtemelen 2007 Genel Seçimleri’nin etkisi ile 2008'de bir düzeltme etkisi daha görüyoruz ancak devamında 2009 krizi gelince takip eden 6 yılda büyümenin altında kalan bir asgari ücret seyri görüyoruz. Sonrasında ilk genişleme, 2015 Genel Seçimleri’ni takiben oluyor (2016). 2017 ve 2018'de verilen kısmen geri alınıyor. Ücretler pozitif büyüme verilerine karşın reel olarak düşüyor. 2019 ve 2020'de tekrar kısıtlı bir iyileşme sağlanıyor. Bu trendi özetlemek gerekirse; asgari ücretlerde seçimden seçime gerçek anlamda bir iyileşme sağlanırken ara yıllarda bu ya büyümenin gerisinde devam ediyor ya da daha kötüsü geri alınıyor… Elbette enflasyon nedeniyle bordrolara daha yüksek tutarlar yansısa bile ekonomik refah ya yerinde sayıyor ya da geriliyor.

Büyüme oranları ve reel ücret artışları arasındaki ilişkinin toplam etkisini görebilmek için bir senaryo hayal ettim: 1997'deki reel asgari ücret sonraki yıllarda Türkiye’nin büyüme oranınca artsa ve azalsa bugün (2021 fiyatları ile) hangi mertebeye ulaşmış olurdu?

Bu hesap yaklaşımında 1997 yılındaki asgari ücreti bugünün fiyatları başlangıç noktası olarak alıp yılla boyunca reel artışı ve büyüme oranınca artışı bazında karşılaştırıyoruz. Verileri 2020'ye getirdiğimizde farkın sadece 65 Lira’dan ibaret olduğunu görüyoruz. Demek ki, asgari ücreti ne kadar büyümüşsek o kadar artırmış üzerine de 65 TL ilave etmişiz. İlk bakışta bu kötü bir haber olmamalı gibi geliyor…

Değerlendirme

Asgari ücretlerin değişimi ile genel seçimler arasında çok kaba hatlarla “öncesinde ver sonrasında al” formülünde bir desen söz konusu.

Asgari ücretler reel bazda dönemsel iniş çıkışlar gösterse uzun vadede ülkenin büyüme oranlarına paralel şekilde değişiyor. Asgari ücretli ne uzalıyor ne kısalıyor…

Ekonomik faaliyetlerimizi çeşitlendirip katma değer yaratamadığımızda daha ucuz ürünleri daha ucuz insan kaynağı ile üretmek zorunda kalıyoruz. Türkiye’deki asgari ücretlilerin Avrupa’da ilk sıraya yerleşmesinin bir nedeni bu olabilir.

Büyüme oranına paralel bir reel asgari ücret artışı hedefi tutturmak, hele ki bu ailelerin sayısı artıp hane halkı gelirleri azalırken, nüfusun çoğunluğunda bireysel refah artışı anlamına gelmeyebilir.

Asgari ücretin satın alma gücünün yeterli düzeye ulaşmış ise, bu düzeyi korumak adına büyüme ile paralel bir reel gelir artışı olması makul olabilir. Ancak durum aday olduğumuz AB ile kıyaslandığında ne yazık ki öyle değil.

Doğrudan maaşları artırmanın enflasyon üzerinde etkilerini yukarıdaki veriler de doğruluyor. O nedenle, ekonomik faaliyeti geleneksel sektörlerde rekabetçi ucuz iş gücü batağından çıkarıp, uzun vadeli planlarla katma değerli nitelikli üretim ve istihdama yönelmek zorunlu görünüyor.

Önümüzdeki yıllarda, pandemi sonrası dönüşüm, iklim krizi ve ekonomik durgunluk eğilimi de düşünüldüğünde çok dikkatli olmamız gerekecek.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Kıymetli yorum ve değerlendirmelerinizi almak isterim.

Dr. Kızıltan Yüceil

--

--

Kiziltan Yuceil

Developing Businesses and Products for Telecommunications, IoT, and Mobility Ecosystems since 2004.